Elektrikli araçların, üretim süreçleri dahil edildiğinde bile, benzinli ve dizel rakiplerine göre daha çevreci olduğu artık bilinen bir gerçek. Peki ya egzozundan sadece su buharı çıkaran hidrojenli araçlar? Uluslararası Temiz Ulaşım Konseyi'nin (ICCT) yeni raporu, bu konudaki ezberleri bozacak nitelikte.
Yapılan kapsamlı analiz, hidrojenle çalışan yakıt hücreli elektrikli araçların (FCEV), en azından şimdilik, bataryalı elektrikli araçlar (BEV) kadar temiz bir seçenek olmadığını gözler önüne seriyor. Araştırma, bir aracın üretiminden kullanımına, bakımından geri dönüşümüne kadar olan 20 yıllık ömrünü kapsayan "beşikten mezara" emisyon değerlerini inceliyor.
Sonuçlar oldukça çarpıcı: 2025'te satılan bir hidrojenli aracın kilometre başına 175 gram CO2 salacağı öngörülürken, Avrupa'nın mevcut ve gelecekteki elektrik şebekesi göz önüne alındığında bataryalı bir elektrikli aracın salacağı CO2 miktarı sadece 63 gram. Bu da, bataryalı araçların içten yanmalı motorlara göre %73 daha temiz olduğu, hidrojenli araçların ise bu oranın sadece %26'da kaldığı anlamına geliyor. Hatta rapora göre hidrojenli araçların emisyon değerleri, geleneksel hibrit araçlarla neredeyse aynı seviyede.
Asıl Sorun Yakıtın Kendisi Değil, Üretim Şekli
Peki bu büyük farkın sebebi ne? Toyota Mirai veya Hyundai Nexo gibi hidrojenli araçlar da aslında bataryalı araçlar gibi elektrik motorlarıyla çalışıyor ve zararlı gaz salmıyor. ICCT'nin analizine göre asıl sorun, hidrojenin günümüzde nasıl üretildiğinde yatıyor.
"Hidrojenli araçlar, ancak ve ancak tamamen yenilenebilir elektrikle üretilen hidrojen kullanıldığında bataryalı araçlara benzer bir emisyon avantajı sunabilir. Bu tür 'yeşil hidrojen' ise şu anda Avrupa'da yeterli ölçekte üretilip kullanılamamaktadır."
Günümüzde ticari olarak üretilen hidrojenin neredeyse tamamı, "buhar reformasyonu" adı verilen bir işlemle doğal gazdan elde ediliyor. Bu süreçte metan, yüksek sıcaklıktaki buharla reaksiyona sokularak hidrojen üretilirken, yan ürün olarak atmosfere bol miktarda karbondioksit salınıyor. İşte hidrojenli araçların "kirli sırrı" da tam olarak burada gizli.
Gelecek "Yeşil" Hidrojende, Ama O Gelecek Ne Zaman?
Elbette bir de "yeşil hidrojen" adı verilen bir yöntem var. Bu yöntemde su, rüzgar veya güneş gibi yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektrikle elektroliz edilerek hidrojen ve oksijene ayrıştırılıyor. Eğer bu yeşil hidrojen denkleme dahil edilirse, hidrojenli bir aracın ömür boyu emisyonu kilometre başına 50 grama kadar düşüyor. Bu değer, bataryalı bir elektrikli araçtan bile daha temiz bir sonuç demek.
Ancak sorun şu ki, bu temiz hidrojen günümüzde neredeyse hiç üretilmiyor. 2023 yılında küresel hidrojen üretiminin %90'ı doğal gazdan sağlanırken, elektroliz yoluyla üretilen yeşil hidrojenin oranı %0.4'ün altındaydı. Bataryalı elektrikli araçların en büyük avantajı ise bugünün şartlarında bile daha temiz olmaları. Fosil yakıtların hala kullanıldığı bir elektrik şebekesine bağlandıklarında dahi içten yanmalı motorlardan daha az emisyon üretiyorlar ve şebekeler yeşillendikçe, onlar da otomatik olarak daha temiz hale geliyor.
Yine de hidrojenli araçları tamamen gözden çıkarmak için erken. Özellikle daha hızlı yakıt dolum süreleri, onları uzun yol kamyon taşımacılığı gibi alanlarda potansiyel bir çözüm haline getiriyor. Yetersiz altyapı ve düşük satış rakamlarına rağmen Honda, Hyundai, BMW ve Toyota gibi dev markaların bu teknolojiye yatırım yapmaya devam etmesi de gelecekte dengelerin değişebileceğinin bir işareti.